Aslında Kırmızı Çizgimiz Filistin Değil İsrailmiş

Aslında Kırmızı Çizgimiz Filistin Değil İsrailmiş; Kardeş Mursi veya Rabia Değil, Sisi’ymiş

İsmi, Abdülazîz bin Abdüsselam (1182/1262), künyesi Ebu Muhammed’dir. Lakabı İzzeddîn ve Sultanu’l Ulema yani âlimlerin sultanıdır. İz b. Abdüsselam’ı diğerlerine nazaran barizleştiren hatta âlimlerim sultanı yapan en önemli özelliği fetvalarını kişilere göre değil Allah’ın rızası doğrultusunda vermesiydi. İşte o dönemde verdiği en önemli fetvalardan birisine örnek vermek istiyorum. Gemicikleriyle İsrail’e ticarete devam eden Karun ve Bel’am ahlaklı zalimlerin ders çıkaracağına dair ümidim yoktur. Zira onların taptıkları tek şey kazandıkları dünyalıkları olmuştur. Ama belki zalimlerin yanında duran ve destekleyen cahillerin de bu zalimlerle haşredileceklerini bir kez daha hatırlatalım istiyorum. Zira Allah Teala “Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz!” (Hud,113)

Gelelim İz b. Abdüsselam’ın fetvasına bakın ne diyor: Şam’da Melik Salih İmaduddin İsmail, haçlılarla anlaşma yaparak Sakîf, Sayda, Safd ve bazı kaleleri onlara bıraktığında aynı şekilde Haçlıların Şam’a girip silah almalarına izin verilince İz b. Abdüsselam, silah satışının haram olduğuna hükmedip yapılanın haram olduğunu sultanın yüzüne haykırdı. Bununla da yetinmeyen İz b. Abdüsselam esnafları bir bir gezerek şöyle bir fetva yayınladı: “Bugünden sonra topraklarımıza girip çıkan Haçlılara hiçbir şey satılmayacak ve hiçbir şey alınmayacaktır.”

Hatta kılıç üreten esnaflara giderek özellikle onlara Haçlılar için kılıç yapmanın ve satmanın haram olduğu fetvasını verdi ve bu hususa dikkat etmeleri gerektiğini telkininde bulundu. Buna riayet etmedikleri taktirde Allah katında zulme ortak olmaktan ötürü zalim olacaklarını açıkça beyan etti. Aynı günlerde bir terzi, “Ey şeyh, Haçlılar bana elbise diktirmeye geliyorlar. Ben Haçlılara elbise dikersem zulme ortak olur muyum?” diye sorar. İz b. Abdüsselam’ın cevabı keskindir: “Hayır, sen zulümlerine ortak olmazsın. Sana iğne iplik satan zulme ortak olur, sen zalimin ta kendisi olursun.”

Cuma günleri sultana yapılan duayı kesip, “Allah’ım! Bu ümmete doğru, sağlam bir durum ortaya çıkar ki senin dostların aziz, düşmanların zelil olsun.” diye dua etmeye başladı. Bunun üzerine hükümdar, İz b. Abdüsselam’ı fetva ve hutbe okuma görevlerinden azledip kendisine zulüm ve baskıya başladı. Şeyh ise hakkı söylemeye devam ediyor ve ne pahasına olursa olsun Allah’ın razı olacağı fetvayı vermeye devem ediyordu. İz b. Abdüsselam Şam’dan çıkarılıncaya kadar bu baskılar devam etti. Bunun üzerine İz bin Abdüsselam, bir merkebe ailesini bir merkebe de eşyalarını yükleyip Kahire’ye hicret etti.

Evet, günler, haftalar ve aylar birbirini kovalıyor ama bir tane bile yürekli adam çıkıp da İsrail’le ticaretini artırarak devam ettiren zalimlere tek bir cümle edemediler. Hatta geçtiğimiz ay kafasında Nasreddin Hoca kavuğu gibi sarıkla dolaşanlardan bir tanesi utanmadan vaaz kürsüsünden cemaatine şunu dedi; ‘Efendim bu giden gemiler aslında Filistin’e yardım götürüyormuş ama İsrail üzerinden geçmek zorundaymış. Ayrıca İsrail halkına da gıda ve başka şeyler satılmasında bir mahzur yokmuş. Çünkü onlar sivil halkmış.’ Tabi ticarete devam eden taparcasına sevdikleri reislerinin yakınları olunca verilen fetvalarda bu şekilde değişebiliyor.

Rabbimiz kendilerine ilim nasip ettiği hâlde bu ilmin ilke ve ölçüleriyle iman ve amel edip Allah’a teslim olacak yerde bu ilmi kötü amaçla kullanan, insanları Allah ile aldatıp tağutlara destekçi kılmak için çarpıtan, yapılan bunca haksızlıklar, zulümler, adaletsizlikler, ahlaksızlıklara hiç sesini çıkartmayan saray uleması, midelerinden reislerine bağlı olan ve saf cahil Müslümanları yanlış yönlendiren trolleri gördükçe şu ayet aklıma gelmekte; “Onlara, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu.” “Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.” (Â’raf, 7/175, 176).

Vaktiyle Tunus civarında yaşayan Şeyh Yahya isminde bir Allah dostu varmış. Bir av gezisi esnasında o civarın Sultanının dikkatini çekiyor. Herkesin kendisine ayağa kalktığı bir yerde kılını kıpırdatmayan bu adamın yanına yaklaşıyor, Sultan, o salih insana; ‘Erkeklerin ipek kumaştan gömlek ve kaftan giymesinin hükmü nedir?’ bir soru sorar. Allah dostu cevap vermek istemez, fakat Sultan zorlayınca der ki; ‘Köpekler idrarlarını yaparken üzerine sıçramasın diye arka ayaklarından birini kaldırır. Halbuki akşama kadar yedikleri leştir, kandır. Sen ki ey Sultan! Yediğin, içtiğin, giydiğin haram, gasp ve başkalarının alın teri iken bir de bana sorduğun şeye bak!?’

Meydanlarda Rabia işaret yapıp, Gazze bizim kırmızı çizgimizdir diye höykürüp de oy devşirenler, şu an daha iyi şahit olduk ki sizin kardeşiniz aslında Sisi imiş ve kırmızı çizginiz de meğerse İsrail’miş, Ama tabi kral çıplaktır demek cesaret ve yürek ister. Etrafınızda bu hakikatleri size hatırlatacak kimse yok diye zannetmeyin ki, Allah sizin yaptıklarınızdan haberdar değil. Allah şahit ki ben ve benim gibi niceleri sizden beridirler. Rasûlullah (sav) Efendimiz bir soru üzerine, “En üstün cihad, zalim sultana karşı hakkı haykırmaktır” (Nesaî, Biat: 37) buyurmuştur. Vesselam.

NOT: İşte Gazze’de yaşananlardan birkaç kare resim. Vicdanınız hala varsa bu siyasal İslamcı münafıklara en azından kalben buğzedin. Türkiye İsrail’in Gazze’yi bombaladıkları jet uçakları için petrol sattığını Ticaret bakanlığı kendi listesinde yer verdi.

Bu sözlerim reislerini tapar gibi sevenler için geçerli değil. Bu tipler öldüklerinde mahşerde Allah tarafından hakikat ortaya konduğunda ikna olacaklardır herhalde. Onlara, biz ne söylersek boş…

Yorum Yap

×