Ondört asır öncesinde “Hüzün benim arkadaşımdır” buyurmuştu Allah Rasûlü (sav) Efendimiz… Bu sözleri okuyunca insan sadece Ahhh! diyebiliyor sessizce, zira bu mübarek kelamdaki duyguları Rasûlullah (sav) gibi ne hissedebiliriz, ne anlayabiliriz, ne de anlatabiliriz. Ama yine de O’nun aramızdan ayrılığının hüznü de bizlerin kalbinde en yakın dostumuz olarak bir çıra gibi yanması bile ne güzel bir nimettir.
“Bu gün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar.
Bu gün Eyyam-ı matemdir, bu gün ab-ı revan ağlar.
Hüseyn-i Kerbela’yı elvan eden gündür.
Bu gün Arş-ı muazzamda olan âli divan ağlar.”
(Alvarlı Efe Hazretleri)
Evet, yine aylardan Muharrem’deyiz yani Rabbimizin Müslümanlara her zaman yardım edeceğinin hatırlanması gereken bir aydayız. Bu ay sadece Firavun’un değil, Nuh kavminin değil, Allah Teala ile mücadele eden tüm zalimlerin mutlaka kaybedeceğinin hatırlanması gereken bir aydayız. İşte Yezid, Hz. Hüseyin (ra) ve Ehli Beyt’e zulmetti ancak dünya ona da kalmadı. Kerbela’dan kısa zaman sonra zalim, fasık ve günahkâr bir insan olarak ayrıldı bu dünyadan. Tarih boyunca hiç hayırla anılmadı, mezarı dahi bilinmedi. Kerbela’da Ehli Beyt’e zulmeden Ubeydullah b. Ziyad, Ömer b. Sa’d, Şimir b. Zilcevşen ve Sinan b. Enes gibi masumları katledenler aynı akıbet ile karşılaştılar.
Kerbela’da Ubeydullah b. Ziyad’ın ordusundak insanların çoğu, Hz. Hüseyin (ra) ve Ehli Beyt’in haklı olduğunu biliyorlardı. Son gece, hatta onlarla savaşan askerlerden bir kısmı savaş esnasında dahi namaz vakitlerinde Hz. Hüseyin’in (ra) arkasında namaz kılıyorlardı. Onlara çölün ortasında bir bardak su vermeyenler, onlara ok atanlar ve bu yaşananları seyredenler, dünyanın kendilerini aldattığı kimselerdi. Kimileri Yezid’in gücünden korkuyordu, kimileri ise makam ve mevki sahibi olmak istiyordu. Kerbela’da Yezid’in ordu komutanı, Hz. Hüseyin’in (ra) çocukluk arkadaşı ve cennet ile müjdelenmiş sahabe Sa’d bin ebi Vakkas’ın oğlu Ömer ibni Sad’dı. Kendisine Rey (İran bölgesinin) valiliği teklif edildiği için Kerbela’da zulmün karşısında değil, içinde yer aldı. Ancak valilik ve makamı ona fayda vermedi. Bu olaydan sonra dünya ona dar geldi ve yaşadığı 6 yıl kendisine zehir oldu. En nihayet aynı şekilde öldürüldü. Hz. Hüseyin’e yüzlerce davet mektupları gönderen daha sonrada Ubeydullah b. Ziyad’ın ordusunda yer alan Kufelilerin ihanetleri de dünyalık kaygılardan başka birşey değildi. Halbuki onlar da kalben Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt’i sevdiklerini söylüyorlardı ama kılıçlarını Ehli Beyt’i öldürmek için kullanıyorlardı.
Ben burada Kerbela’da yaşananları detaylı anlatacak değilim ancak Hz. Hüseyin (ra) ve Ehli Beyt sevdalısı müslümanlar olarak burada şu noktayı gözardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. İslam tarihinin en kara isimlerinden olan Yezid, yönetime geldikten sonra nice zulümlere bulaşmaktan geri kalmadı. Şahsi hayatında da aleni pek çok günahlar yapmasına rağmen idaresi altındaki insanlara günahları ve haramları dayatmıyordu. Yani Yezid zamanında İslâm beldelerinde İslâm ile hükmediliyordu. Eğitim, hukuk, siyaset, iktisat, sosyal hayat Kur’an ve Sünnet’e göre belirleniyordu. Yezid, hiçbir zaman o günkü İslâm düşmanları ile birlikte hareket etmemişti. Aksine onun zamanında Ukbe bin Nafi komutasında İslâm orduları Kuzey Afrika’yı fethetmişlerdi.
Peki ya günümüzde hangi ülkede yani Müslümanların yaşadığı hangi beldede İslâm tatbik edilmektedir? Maalesef hiçbirisinde… İstinasız heryerde yönetimler İslâm düşmanı kâfirler, onların müttefikleri münafık ya da fasıklar güruhuna aittir. Ve bunu artık gizlemiyorlar. Kâfirlerin fikirlerini, nizamlarını halka İslâm olarak sunuyorlar ve haramları çoğu zaman zorla dayatıyorlar. İslâm’ın hakikatlerini en başta tevhidi bile anlatmak, bu uğurda mücadele ruhuna insanları davet etmek yasak durumda…
Peki bu adamların yönetiminde neler serbest bırakıldı ve topluma teşvik edildi birkaç örnek verelim ki (hiç ümidim yok ama) belki Hz. Hüseyin’i sevdiğini iddia eden ve Yezid’i lanetleyen Kufelilerin ahlaklarına benzeyen içi başka dışı başka müslümanlar! ders çıkartırlar;
7 Ekim’de başlayan İsrail-Filistin savaşında gemicikleriyle İsrail’le olan ticaretlerine daha da bir hız kazandıranlar (Şimdi bazıları diyecekler ki; Hükümet sosyal medyadan İsrail’le ticaretini kısmen durdurma kararı aldığına dair yazı yayınladılar. Ama hiç kimse şunu sormadı ki, devletin aldığı karar resmi gazetede yayınlamadıktan sonra böyle bir beyanatın hiçbir bağlayıcılığı yoktur.)
Papazları yanına alarak besmele ile kilise temeli atarak müslümanların itikaden ifsad etmesi
Zinanın sertbest bırakılması yasası
LBGT lilerin daha rahat örgütlenmesi için vakıflar açmalarına izin verilmesi
Faizin bir Türkiye gerçeği haline getirilmesi ve her haneye girmesi
2003 yılında Irak savaşında ABD’ye verilen destek (Meclisten tezkere geçirilerek İncirlik üssünden Irak topraklarının işgali ve birbuçuk milyondan fazla insanın ölümüne sebeb olmaları)
Yanlış dış politikaları yüzünden Suriye ve Libya’nın yıkımında başrolde olmaları
Domuz satışının serbest bırakılması
Rüşvet, hırsızlık, ihalelere yolsuzluk gibi ahlaksızlıkların toplumun her yanında kanıksanır hale getirilmesi,
Liyakaksız insanların ya da ayak takımından kimselerin baştacı edilmeleri,
‘İtibarda israf olmaz’ diye bir felsefe geliştirilerek tarihteki en müsrif adamlara bile rahmet okutacak şekilde şatafat içerisinde yaşamaları,
Hepsinden de önemlisi insanları adalet ve insafla yönetmek yerine keyfi pekçok zulmün uygulandığı; ya bizdensiniz ya da düşmansınız diyerek yüzbinlerce insanın sorgulanmaksızın hapishanelere doldurulması,
Daha saymakla bitiremeyeceğimiz nice dümenler ve dolaplar
Ve en acı olan da ne biliyor musunuz?
Tüm bu kötülükler, haramlar ve insanlık dışı muameleler yapılırken her defasında Allah’ın adının ve İslam’ın değerlerinin kullanılması…
Tüm bunlara İslamî hassasiyeti olduğunu söyleyen (ah Hüseyin! vah Hüseyin! diye Kerbela’nın acısını dile getiren) hocalar, kanaat önderleri, tarikatler, cemaatler, sivil toplum kuruluşlarının ses çıkarmamaları, köre yatmaları ya da deve kuşu misali kafalarını toprağa gömmelerinin Kerbela’daki Kufelilerden ne farkları var ki! Bence hiçbir farkları yok.
Ayrıca bugün dünyanın dört bir yanında İslam beldeleri sadece müslüman oldukları için Kerbela misali zulüm altındalar. 57 tane güya adı müslüman olan devletlerin yönetimleri Kûfeleşmiş vaziyetteler sadece zulümleri seyrediyorlar. Onlardan bir kısmı da kendileri de halklarına zulmetmekteler. Dünya sevgisi ve zalimin korkusunun aldattığı milyonlarca insan, hak tarafı bildiği halde zulme seyirci kalmaktalar ve zalimlere destekçi olmaktalar.
Bugün ne kadar çok ihtiyacımız var Hz. Hüseyin Efendimiz gibi Allah yolunda her şeyi göze alarak yürüyebilenlere… Şehit ve şahit olmak isteyenlere… Zalimlere karşı dik durabilenlere… Şartları değil şer’i nasları ölçü alanlara…
Son söz olarak; Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt sevdasından dem vuran bugünün içi başka dışı başka Müslümanı! Zalimlere karşı mücadele ruhu nasıl kazanılır hiç kendine sordun mu?
Unutma dün zalimler nasıl kaybetti ise bugünkü zalimler de aynı şekilde kaybedecekler. Ne kadar güçlü görünseler de seleflerinin başına gelen elim son, onların da başına gelecek. Zalimler her zaman kaybetmeye mahkûmdur.
‘Zalimler hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.’ (Kur’an-ı Kerim 42/8)
Menfaatleri veya korktukları için çevresindeki her türlü zulme, adaletsizliğe, yolsuzluk ve ahlaksızlıklara karşı Görmedim, duymadım, söylemedim formunda üç maymunu oynayan başta alim taifesi ve onların takipçileri gurur duyup anlattıkları Rasûlullah (sav) Efendimiz başta olmak üzere Hz. Hüseyin’in (ra) kıyam ve şehadetinden ders çıkartabilmeleri duasıyla… Rabbim bizlere bu manada güç ve kuvvet versin. İslam ümmetinin imtihanlarını kolaylaştırsın. Yeryüzünün dört bir yanında özellikle Gazze ve Doğu Türkistan’da zulüm altında olan kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun.
En azından insan olduğumuzu unutmamak adına her türlü boykota devam…