Aslında Tasavvuf Öğretisi Nedir ? -2

Tasavvufun İslamî Kaynakları

Tasavvufun ne olduğu hakkında birçok sözler söylenmiş ve iki binden fazla tanım yaplmışsa da Muhyiddin İbnu’l-Arabi bütün bu tanımları, Fütuhat’ında, “Tasavvuf, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmaktır” diyerek en iyi ve kısa şekliyle özetlemiştir. Bu tanım ve yukarıda yapılan tanımların tümünden çıkan sonuca göre de tasavvuf, nefsi tezkiye ve ahlakı tasfiyedir. Esasta, Peygamberlerden ve onların getirdikleri kutsal kitaplardan maksatta bundan başka değildir. Hele Peygamberimiz (sav); “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurarak bu gerçeği açıkça ifadelendirmiştir. Kur’an’da şu ayetlere rastlıyoruz: “Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur.” “Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir.”

Bu ve buna benzer pek çok ayetler bize gösteriyor ki tasavvuf, İslam demektir, şeriat demektir, saadet ilmi demektir. Ancak, bu öyle bir saadet ilmi ki dış ve iç hallerimizi geliştirip güzelleştirerek bizi her şeyin üstünde ebedi saadete ulaştırmak ister. Bunun için de nefs tezkiyesi ve ahlak tasfiyesini şart koşarak Peygamber yolunda gider. Nitekim ünlü mutasavvıf Şahabeddin Sühreverdî de nefs tezkiyesi ve kalb tasfiyesinin bizzat Rasûlullah (sav)’in öğretilerinden başka bir şey olmadığını, şeriatı anlamağa ve anlatmaya yarayan tefsir, hadis, fıkıh, feraiz ilmi, kelam ilmi, maani ve beyan, lugat, nahiv… gibi ilimlerin tasavvufa karşı olmayıp, tersine, tasavvufun öncülleri ve bu yolun başlangıçları bulunduğunu ileri sürer, hilkâtin aslını da Hz. Peygamber’e (sav) dayandırır. Onun hayatındaki manevi yönünü kabul ediyorsak onun uzantısı olan tasavvufu da İslam’ın dışında görmemiz mümkün değildir. Onun hayatını mercek altına aldığımızda maneviyatla dopdolu olduğunu görürüz.

Hz. Peygamber (sav)’in Allah’la ilişkisinin yansıdığı namaz ibadetinde Onun Cenabı Hakka olan saygısının, sevgisinin, Onunla beraber olmaktan kaynaklanan huşu duygusunun derinliğini görmek mümkündür. Rasulullah (sav) Efendimizin insanlarla ilişkilerindeki içtenlik, ibadetlerindeki huşu duygusu, dünyaya bakışındaki ölçü, yani zühd ve takvası tasavvufun doğuşunda etkili olmuştur. Ayrıca Emevi devletindeki toprakların genişlemesi ve refah seviyesinin yükselmesi sonucu insanların lükse dalmaları ve ahireti unutmaları, Hz. Peygamberin (sav) hayatını bilenlerin bu durumu protesto etmelerine neden olmuş ve bu da tasavvufun doğmasına etkileyen sebeplerden biri olmuştur. Kısaca tasavvuf Rasulullah (sav)’in hayatını ve manevi yönünü örnek alma isteklerinden doğmuştur.

Tasavvuf, her seviyeden insanın iç âlemini güzelleştirmek, kalbini ve ruhunu kötü duygulardan temizlemek, iradeyi kuvvetlendirerek onlara yüksek bir ahlaki, hayat yaşatmayı hedef edinmiştir. O halde mutasavvıfların başı Hz. Peygamber (sav)’dir. Tasavvuf yolu da onun Sünnet’inden başka bir şey değildir. Özellikle Abdullah b. Mübârek’in (ö. 181/797) Kitabu’z-Zühd ile Ebû Nasr Serrâc’ın (ö. 378/988) Kitabu’l-Lüma’ adlı eserleri bize bu yolun akidelerini açıklamaktadırlar. Bu yolun ulularının başında da Hz. Ebû Bekir (ra) bulunur. Hz. Ebû Bekir’in (ra) en büyük özelliği ‘ilham ve firaset’, Hz. Ömer’in ‘şehvetleri terk ve Hakk’a yapışmak’, Hz. Osman’ın ‘temkin, sebat ve istikamet’ idi. Hz. Ali ise tasavvuf ilminin pîri sayılır. Kendisine ledün ilminin büyük bir kısmının verildiğine inanılır. Bu ilmin Hızır (as)’a da verilmiş olduğu ve onun kendisini Hz. Musa (as)’dan üstün görmesi sebebiyle bazı kimselerce de velayetin nübüvvetten üstün sayıldığı söylenir. Ledün ilmi sahibi Hz. Ali’nin (ra) tevhid, ma’rifet, iman ve ilimde de kâmil olduğu herkesçe kabul edilmiştir.

Tasavvuf İlminin Özellikleri

Dinin tamamı edepten ibarettir. Tasavvuf ise baştanbaşa edep öğretimidir. Yani tasavvuf, edepten ibaret olan dinin tüm güzel yönlerini kişiye edeple öğreten bir ilim dalıdır. Tasavvuf, Peygamber (sav)’in: “Üsve-i Hasene” şahsında temeli kulluğa dayanan bir yoldur. Tasavvufun gayesi, “maddenin aşılması”dır. Fakat bu aşma, maddeyi tamamen terk etmek anlamına değil; “Dünyaya rağbet etme ki Allah seni sevsin! Ve insanların ellerinde bulunan (nimetler)den yüz çevir ki insanlar seni sevsin!” hadis-i şerifi mucibince gönülde Allah’tan gayrisini bırakmama anlamınadır. İşte insan eğitiminde baz alınması gereken temel nokta da tam olarak burasıdır. Allah’ı bilmek (mârifetullah), yalnız O’nu sevmek (hubbullah/muhabbetullah), yalnız O’ndan yardım istemek (iyyâke na’budu) ve sanki görüyormuş gibi (ihsan) kulluğu yalnızca O’na tahsis etmek…

Tasavvuf felsefe ve mantık gibi tamamen akla dayanan aklî bir ilim değildir. Akıldan ziyade kalbe dayanmaktadır. Bu yolun kendisine göre kuralları vardır. Tasavvufta, din sadece kurallar ve kaideler manzumesi olarak görülmez. Kalbin derinliklerine inip onu tezkiye ve terbiye ederek manevi hayatı maddi hayata üstün kılmak tasavvufun gayesi olmuştur. Aslında tasavvuf İslam dışı bir hareket değildir. Bu minval üzere bakıldığında görüleceği üzere İslam, dış dünyaya âlimler, tüccarlar, mücahidlerin yanısıra sufiler vasıtasıyla yayılmıştır. Tasavvuf ekolleri, İslam’ı nasıl yaydılar ise, aynı şekilde, onu koruma görevini de üstlenmişlerdir. İslam’da bidatları red, itikatta saflığı koruma, yeniden diriliş, öze dönüş, sünnete sıkı bağlanış, Hz. Peygamber’e ve Kur’ân’a saygılı olmak gibi konular üzerinde durmuşlardır. Özellikle erken dönem sufiler Rasûlullah’ın (sav) güzel ahlaklarını hayata geçirme ve nefsin kötülüklerinden uzak durma hususunda azami gayret göstermişlerdir.

Başlangıç olarak Rasulullah’ın (sav) zühd ve takva hayatından kaynağını alan tasavvuf ilmi, gerek Sahabe ve gerekse sonraki asırlarda, özellikle hicri II./III. asırlardan itibaren bir ilim dalı olarak şekillenmiştir. Daha sonra tasavvuf ilmi, ‘Mutasavvıf’ adı verilen gönül dostları tarafından belli kuralları ve yöntemleri olan bir disiplin haline gelmiştir. Halk arasında ‘derviş, ermiş’ olarak bilinen veli kullar aracılığıyla da kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü Allah’a kulluğun farz, helal ve haram gibi sınırları olmakla birlikte; bu sınırların bilinmesi, öğrenilmesi ve belli bir edep dâhilinde amel edilmesi noktasında bir eğiticiye ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer İslam büyükleri gibi mutasavvıflar dahi, toplumda bu görevi üstlenmişler ve maddî bir karşılık beklemeden sırf Allah rızasını gözeterek insana lazım olan “edeple kulluk eğitimi” için gayret göstermişlerdir. Müslüman halklar da bunlara sahip çıkmış; ibadet, eğitim, öğretim, dayanışma ve yardımlaşma gibi insanı ilgilendiren pek çok hususta rehber edinmiştir.

Tasavvuf, Hz. Peygamber’in (sav) manevi otoritesinin terbiye, irşad, davet ve tebliğ adıyla devam eden müesseseleşmiş şeklidir. Kelime olarak tasavvuf, Kur’an ayetlerinde ve hadislerde geçmez. Ancak müessese olarak İslam’ın özünde var olan bir ilim ve eğitim kurumudur. Diğer İslamî ilimler gibi Hicri II. asırda tedvin edilmeye başlamıştır.

Mutasavvıfların tasavvufu tarif ederken kullandıkları ifadeler ile tasavvuf kavramlarının ekserisi Kur’an ve Sünnet kaynaklıdır. Bu yüzden tasavvuf tariflerinin mesnedinin Kur’an ve Sünnet olarak gösterilmesi, tasavvufun kaynağını da ortaya koymaktadır. Bir ilim dalı olarak konusu, gayesi ve metodu açısından diğer ilimlerden ayrılır. Başlıca özellikleri şunlardır:

a) Tasavvuf; tatmak ve yaşamakla, manevî tecrübe ile anlaşılan bir hâl ilmidir. Manevî

tecrübelerin söz ile anlatılması mümkün olmadığından “Men lem yezug, bilmez yazık” yani “tatmayan bilmez” denilmiştir.

b) Tasavvuf bilgisinin konusu marifetullah’tır: İhsan mertebesinde (Allah’ı görüyormuş gibi)

kulluktur.

c) Tasavvuf, tatbikî bir ilim olduğundan mürşit ya da şeyh denilen üstatlar nezdinde ve onun

terbiyesinde öğrenilir.

d) Mürşid ya da şeyh denilen zatın Rasulullah’a (sav) ulaşan kesiksiz bir silsileye sahip

olması gerekir: Zira tasavvuf Peygamberimizin (sav) manevî otoritesini devam ettiren bir ilimdir.

e) Tasavvuf, kitabî bir ilim değildir: Yani bir kimse tasavvufa dair eserler okuyarak sûfî veya

şeyh olamaz. Yoksa bu, kitap okuyarak doktor olmaya benzer.

f) Tasavvuf, “mâ verâe’l-akl” bir ilimdir: Felsefe ve mantık gibi sadece akla dayalı bir ilim

değil; akıl üstü, kalp ve vicdan ilmidir.

g) Tasavvufa “tarikat” denilen ve Allah’a götüren özel yollarla girilir: Bu yollar pek çoktur.

Temelde ise hak ve batıl olma durumlarına göre ikiye ayrılırlar.

Tasavvuf, İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin Mektubat isimli eserinde de belirttiği gibi şeriatın dışına çıkamaz. Bu yönüyle tasavvuf, İslam’ın kendi öz malı ve onun kopmaz bir parçası ve aynı zamanda bütünleyicisidir. Tasavvuf, mü’minin terbiye, tezkiye ile toplumsal hayata problemsiz, sıkıntısız kazandırılmasıdır. Nasıl ki, İslam’ın fıkıh, itikad, tefsir, siyer ilimlerinde derinleşmiş alimlerimiz varsa, tasavvuf alimlerimiz de İslam’ın ahlâk boyutunu üstlenmişlerdir. Tasavvufta çeşitli konular ve bablar vardır. Tarikat boyutunda zikir, onlarca babdan birisidir. Kardeşlerimiz tasavvufçuları salt zikir halkalarında zikreder, başka hiçbir şey bilmez gibi yanlış değerlendirmemelidirler. Tabii bundan evvel, tasavvuf; insan-kâinat ilişkisini dengelemede, onu vasat bir noktaya çekmede en önemli bir vasıtadır.

Tasavvuf, insanları, kötü olan hayvani ahlâklardan, mâsivâlardan yükseltip, melekî bir ahlâka sâhip kılan bir olgudur. Kısaca güzel ahlâkı tamamlayıp olgunlaşmaya denir. Tasavvufun mevzuu; insanın kalbi ve rûhî hayat seviyesine çıkarılmasıdır. Tasavvufun faidesi ise; insanın melekî yanlarının inkişaf ettirilmesidir. Bu şekilde îmân keşfedilerek daha içten duyulup yaşanmaktadır. Esası ise ibadet ve taate devam etmektir. Tasavvuf Allah‟ı tanımaktır. Nefsin tezkiyesi ve ahlâkın yüceltilmesi tasavvuf ile mümkündür. Bu yüzden bazı mutasavvıflar tasavvufun konusunu tahalluk ve tahakkuk olarak ifade etmişlerdir. Tahalluk; İslam ahlâkını öğretmek, tahakkuk ise; bunu gerçekleştirerek ahlâki yükseliş̧ ile bazı tahkiki bilgilere ulaşmaktır.

Tasavvuf ile tevhîd arasındaki ilişki ise; tasavvufun insanın bâtıl olan istek ve arzûlarını, kötü ahlâklarını Rasulullah’ın (sav) ahlâkıyla değiştiren, ahlâken tekâmül ettirip insanlar sınıfına sokan bir yol olmasıdır. Nitekim bir ayette; “Hevâ ve hevesini ilâh edinmiş…” olan insanların ancak tek kurtuluş yolu olan tevhîdle ve tasavvuf yoluyla kurtulabileceklerine işaret edilmektedir. Tasavvuf ruh, nefis, manevi makamlar ve hallerle ilgili olduğu için; aşk, sevgi, istiğfar, nefret, kinve benzeri duyglar da tasavvufun konusu olarak görülmektedir. Tasavvuf bir kalp ilmidir. Sûfilere bu yüzden gönül ehli denilmiştir. Tasavvufi düşünce Allah korkusu ve Allah sevgisi temeline dayanır. Allah korkusu, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde üzerinde çokça durulan bir konudur. Günah işleyenlerin ve başkalarına haksızlık edenlerin Allah’ın gazabından korkmaları gerekmektedir. Kişi insanlardan değil, Allah’tan korkarak günah işlememeli, kötülük ve haksızlık etmemelidir. Gizli-açık işlenen her kötülüğü bilen Allah Teâlâ’nın işlenen kötülükleri cezasız bırakmayacağına, er veya geç bunun hesabını soracağına inanmalı, dinin emirlerine uyup yasaklarından kaçınırken Allah’tan başka hiçbir kimseden korkmamalıdır.

Genel olarak tasavvuf bazı Peygamberlerin güzel haslet ve adetine dayandırılmıştır ki o hasletler şunlardır:

I. Hz. İbrahim’in kerem ve sahaveti

II. Hz. İshak’ın kaza ve kadere rızası

III. Hz. Eyub’un sabrı

IV. Hz. Zekeriyya’nın münaeaatı

V. Hz. Yahya’nın garipliği

VI. Hz. Musa’nın suf hırka giyişi

VII. Hz. İsa’nın seyahatı ve tecerrüdü

VIII. Hz. Muhammed’in fakrı.

YAZIMIZ DEVAM EDECEKTİR…

NOT: Erken dönemde ulema ve sufiye tabakası tasavvufu nasıl tanımlayıp anladığına dair kısa bir yazı dizisi yazmamdaki en önemli sebeb günümüzde bu yolların sahtekarlarının her geçen artması ve müslümanların duygularını suistimal etmeleridir. Bu yollara müracat eden kardeşlerim yazı dizisinde anlatılanları okudukları takdirde en azından mensubu oldukları tarikatların hak üzere mi yoksa batıl üzere mi olduğuna dair bir fikir edineceklerini düşünüyorum. Amacım birilerini iğnelemek veya kurdukları düzenlerine çomak sokmak değildir. Herkes Allah’a hesabını verecektir. Yazı dizisini bitirdiğimde makalenin kaynakçasıyla beraber pdf formatında yazının tamamı yayınlanacaktır.

Yorum Yap

×